Dün akşam üzeri ajanslara yine Alanya adı düştü:
“ALANYA’DA KOCA DEHŞETİ!
HACIMEHMETLİ MAHALLESİNDE EŞİNE ŞİDDET UYGULADIĞI İÇİN EVDEN UZAKLAŞTIRILMA CEZASI VERİLEN ALİ E. EŞİNİN 5. KATTAKİ EVİNİ ATEŞE VERDİKTEN SONRA BALKONDAN AŞAĞIYA ATLADI”
Yine bir koca şiddeti !
Alıştığımız, kanıksadığımız, okuyup geçtiğimiz, bir sonraki cinayete veya cinayet teşebbüsüne kadar unutacağımız türden.
Cennet Alanya’mızda yaşanan kaçıncı şiddet!.
Allahtan gözünü kan bürümüş koca eşine zarar vermemiş veya verememiş. Kadın sağ çok şükür. Yine birkaç açıklama, birkaç ah vah, yine unutma, değişen hiçbir şey olmaksızın değişmeyen döngü, değişmeyen tanıdık akış. Koca hayatını kaybetmiş, ama eğer hayatta kalabilirseydi hastaneden çıktıktan sonra kaldığı yerden devam edecek, o kadın belki çevre baskısı ile onu kabullenecek, bıçağı ne zaman saplayacak korkusu ile sinecek, hayattan kopacak veya koparılacaktı.
Şiddetin adresi ne yazık ki aynı zamanda sığınağımız: EVLERİMİZ
On binlerce hanede yaşanan acı gerçek. Dünyada şiddetin en çok yaşandığı yer ne yazık ki ev içidir. Bedensel ve ruhî şiddet çoğunlukla kişinin yakın çevresinde, yani “evde” yaşanmakta, mağdurların çoğu için ne yazık ki günlük yaşamlarının bir kısmını oluşturmaktadır Aile içi şiddet ağırlıklı olarak kadınlara karşı, eşleri veya eski eşleri tarafından uygulanmaktadır. Mağdur sırf kadın gibi gözükse de, o evdeki çocuklar bundan sonraki hayatlarını etkisi altına alabilecek ağır travmalara maruz kalacak, ileride ya babaları gibi cani veya anneleri gibi kurban rollerini üstleneceklerdir.
Şiddetin olası nedenleri
Aile içi şiddetin tek bir nedeni yoktur. Bu alanda bireysel, kişisel, sosyal ve maddi şartlar ve kişinin içine doğduğu ve yetiştiği ortam gibi bir çok denklem bir araya gelmektedir. Toplumumuzda mevcut olan cinsiyetler arası eşitsizlik ve rol klişeleri eş tarafından uygulanan şiddette özel bir rol oynamaktadır.
Uzaklaştırma cezası
Şiddet gören kadını güya koruma altına almak üzere şiddet uygulayana uzaklaştırma cezası verilmesi bir çok devlet tarafından başvurulan yaptırımlardan biridir. Ama arkası getirilmeyen veya kağıt üzerinde kalan, şiddet gösterenin keyfiyetine bırakılmış uzaklaştırma cezasının hiçbir işe yaramadığı ortada, bilakis erkek zaten kendisini her daim haklı olarak gördüğü ve sözünü “geçiremediği” kadını kendisine yanlış yapan, hatta kışkırtan olarak algıladığı için haksız ceza olarak algıladığı bu ceza karşısında daha da öfkelenmekte, eski ve hali hazırdaki eşine / sevgilisine / nişanlısına / kafasına taktığı kadına / kıza karşı daha çok kin bağlamaktadır.
Devletler ise bu uzaklaştırma cezası vermekle adeta ellerini tertemiz yıkamakta, sanki suçu omuzlarından atmakta: “Bakın ben üstüme düşeni yaptım” gibi bir tavır sergilemekte diye düşünmüyor değilim doğrusu.
Tabi şiddet gösteren uzaklaştırılmalı, ama yapılacaklar listesinde sadece bu uygulama ile asla bir nokta konulmamalı. Yapılacaklar listesinin en baştaki sırasını oluşturmalı bu uzaklaştırma cezası. Bu kabul. Ama kontrollü uzaklaştırma şeklinde uygulanmalı: Kadına şiddete meyilli olup uzaklaştırma alanlara ivedilikle alarmlı bilezik kelepçe takılmalı. Teknoloji artık gelişti. Şiddet yanlısı kişi tehlike altındaki kadının bir kilometre yakınına yaklaşmaya çalışırsa hemen alarm zilleri ötmeli. Bu metot İspanya’da yıllardan beri uygulanmakta, bizim kadınımızın canı onlarınkinden değersiz mi?
REHABİLİTASYON
Tabi ki önereceğim başka yaptırımlar da var. Kimse suçlu doğmaz, içinde yaşadığı şartlar da bazen insanları fark etmeden şiddete yöneltebilir. Eh bizlerde Ataerkil bir toplumda yetiştik, şiddeti öven ne çok sözlerimiz var, hatta Atasözlerimiz var: “Kızını dövmeyen dizini döver”; “Saçı uzun, aklı kısa”; “Kocanın vurduğu yerde gül biter” gibi. Kadın erkek eşitliğinin hiçbir zaman sağlanamadığı ve sağlanamayacağı güzel ülkemde kadın üzerinde mutlak söz sahibi olmayan erkek ne yazık ki kendi hemcinsleri arasında itibarının köreldiğini, alay konusu olduğunu düşünerek adeta kadından öç almaya, hatta bu dünyadan onun izlerini silmeye ahdeder kendisini. Etrafındakiler arasında yok sayılan erkeklik egosunu tekrardan ayağa kaldırabilmek için, hatta etrafındakilerin de dolduruşu ile öfkesini, kinini o kadar kabartır ki ne çocuklarını ne de bundan sonrasında hapiste geçireceği ömrünü dikkatte almaz. Yok etmektir tek düşüncesi. İşte Devlet uzaklaştırma cezasından sonra burada ivedilikle başka bir yaptırıma baş vurmalıdır. "REHABİLİTASYON": Nasıl mı? Hemen izah edeyim: herkes bilir ki şiddete başvuranın ruhsal durumu yerinde değildir. Yukarıda anlattığım gibi kafası tek bir noktaya odaklanmıştır, takılmış bir plak gibi “o kadına gününü göstermek” düşüncesi onu esir almıştır.
Oysa nasıl ki bedenimiz hastalandığında doktora gider, çaresini ararız, uzaklaştırma cezası almış olanları da Devlet "Mecburi Psikolojik Rehabilitasyon Programlarına " tabi tutmalı.Ama öyle göstermelik kağıt üzerinde değil, ta ki o şahıs o saplantılı fikirlerinden çark edene kadar. Yani şiddete meyilli, agresif kişiler sorunlarını şiddete başvurmadan nasıl çözeceklerini, içlerindeki öfke birikimlerini başkasının canını yakmadan nasıl eriteceklerini öğrenebilmelidirler.
Psikologların yanı sıra imamları da burada devreye sokmak bir artı getirebilir. Mesela Almanya’da şiddet meyillisinin din hanesine bakılır, eğer şahıs bir Müslüman ise, o kişinin bir imamla görüştürülür. Oradaki bu yaptırım da uygulanacaklar listesine dahil edilebilir. Kırk yılda bir Cuma hutbelerindeki vaazlardan daha faydalı olacağını düşünmekteyim.
Kadını koruma altına almak tabi önemli bir husus; özellikle erkek hapishaneden çıkıp eve gelecekse, evdeki kadın tek başına ve korumasız ölüme terk edilmiş demektir. Mor Çatı evleri burada geçici bir süreliğine kaçış yolu olabilir. Fakat bildiğim kadarıyla bizdeki Mor Çatı Evlerinde kadınlar süreli bir zaman için barınabiliyor ve sonrasında oradan çıkmak zorunda bırakılıyorlar.
Kadının erkek şiddetine karşı çaresiz, yalnız ve sahipsiz bırakılmasına artık bir son verilmelidir. Eğitim bu konuda çok önemlidir ama gözlemleyebildiğimiz gibi toplumdaki şiddet oranı ekonomik kriz ve kadının ekonomik gücünü elde etmesiyle orantılı olarak daha da tırmanmakta. Enflasyon ile kadın şiddeti oranları ise adeta başa baş yükselme göstermekte desem abartı olmaz kanımca. Zaten dehşet boyutu gözler önüne serilmesin diye kadın ölümlerine dair istatistik bile tutulmuyor.
Toplum olarak bu kısır döngüden çıkabilmenin yolu yok mu diye kendime çok sordum, kanımca etkin olabilecek 2 yolu var, en azından bizden sonraki jenerasyonları düze çıkarmak adına: Değineceğim bu iki husus için “yılanın başını ufakken ezmek gerekir” diye bir başlık atmak istemem, zira o da şiddeti çağrıştırmakta, "Ağaç yaşken eğilir" bence daha güzel bir tanım.
Aklımda projelendirdiğim bu iki öneriden ilki 13-18 yaş arasındaki gençlere yönelik ve onları istismarın her türünün ne olduğu hakkında eğitmek, istismar ve şiddetin ne olduğuna dair fikirlerini gözden geçirmelerini sağlamak, özellikle şiddete meyilleri olanların tespiti ve onlara uygun özel psikolojik rehberlik hizmeti verilmesine yönelik. Hatta bu eğitimlere bunlara gönüllü olarak katılarak içindeki öfkeyi yenebilmeye istekli her yaştaki erkekler de dahil edilebilir. Bu erkek öğrencilere yönelik bir program.
Aynı yaştaki kızlarımız için öngördüğüm ikinci program ise kendini savunma kursları. Kendini nasıl savunabileceğini bilen bir kız/bir kadın o özgüvenini asla kaybetmez, şiddete yeltenen erkeğe daha en başında ağzının payını verebilir.
Bu önerilerim konuşulması, fikir üretilmesi gereken bir alan, muhakkak daha bir çok çözüm önerisi söz konusu olabilir. Istanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldıran sayın Cumhurbaşkanımız halkının yarısını oluşturan kadınların maruz kaldıkları bu sıkıntılarını, sorunlarını, ezilmişliklerini ivedilikle ele almalı. Biz kadınlar artık evlerimizde veya yol ortasında bir zamanlar erimiz dediğimiz ve sonralarda bir caniye bürünmüş erkekler tarafından canımızdan edilmek istemiyoruz!
Ve artık lütfen ama lütfen basın şu başlıkları atmaktan vazgeçsin: “Barışmak için görüştüğü boşanmakta olan karısını bıçakladı” Bu başlığı atan gazeteci öncelikle kendisine şu soruyu sormalı, bir erkek barışmaya neden bıçak hatta silahı ile gider? Hakimler de lütfen artık iyi halden dolayı ceza indirimine gitmesin, bir cinayetin ne gibi bir iyi niyeti veya haklı kışkırtılması olabilir. Hatta bu ceza indirimi maddesi yürürlükten kaldırılsın, cezalar artırılsın ki caydırıcılık teşkil etsin.
Bu cinayetlerin artık önü alınmalı. Seslerimiz duyulmalı. Medeni bir ülke olacaksak yaptırımlar şart. --